Türkiye’de Sürücülerin Yayalara Yol Vermemesi: Çocukluk Telkinlerinden Bilinçaltı Kodlamalara
Türkiye’de trafik kültürü dendiğinde akla gelen en büyük sorunlardan biri, sürücülerin yayalara yol vermemesi. Bu durum günlük hayatın o kadar olağan bir parçası haline gelmiştir ki çoğu zaman insanlar bunu sorgulamaz bile. Oysa bu davranışın arkasında, sadece bireysel tercih ya da saygısızlık değil; çok daha derinlere kök salmış bilinçaltı kodlamaları, çocukluk telkinleri ve kültürel alışkanlıklar vardır.
Bu yazıda, sürücülerin yayalara yol vermemesinin psikolojik, sosyolojik ve kültürel nedenlerini ele alacak, aynı zamanda çözüm için öneriler sunacağız.
Çocuklukta Aldığımız Telkinler: “Önce Soluna Bak, Sonra Sağına…”
Hepimizin çocukken büyüklerinden duyduğu bir kural vardır:
“Önce soluna bak, sonra sağına, sonra tekrar soluna bak. Yol boşsa hızlıca karşıya geç.”
Bu telkin, çocuklarımızın güvenliği için öğretilmiş çok değerli bir yöntemdir. Ancak yıllar sonra direksiyon başına geçen bireyler, bu telkini sürücü kimliklerine de taşırlar.
Bir sürücünün zihninde şu otomatik düşünce oluşur:
-
“Yaya karşıdan karşıya geçmek istiyorsa önce sağına soluna bakar.”
-
“Eğer araç yoksa geçer, varsa bekler.”
-
“Ben araç sürücüsü olarak yol versem de vermesem de, yayaya zaten öğretilmiş kural var; dolayısıyla onun beklemesi gerekir.”
Bu durumda sürücünün gözünde “yol vermemek” yanlış bir davranış değil, aksine mantıklı ve doğal bir tutum haline gelir.

Bilinçaltı Kodlamaları: Sürücüler Neden Kendilerini Haklı Görüyor?
İnsan davranışlarını değiştirmek için önce bilinçaltındaki köklü algıları fark etmek gerekir. Bugün Türkiye’de birçok sürücünün yayalara yol vermemesinin nedeni, “saygısızlık” değil, çocukluktan itibaren öğretilmiş güvenlik reflekslerinin sürücü algısına yansımasıdır.
Bu algı o kadar güçlüdür ki, kanun ve cezalar bile çoğu zaman bu davranışı değiştirmekte zorlanır. Çünkü sürücü, kendi iç dünyasında yaptığı şeyin “yanlış” olduğuna değil, “doğal” olduğuna inanır.
Bu noktada çözüm için sadece cezaların değil, farkındalık odaklı iletişim çalışmaları yapılması şarttır.
Orta Doğu Kültürü ve Araçların Üstünlüğü
Bir diğer önemli faktör, coğrafyamıza özgü kültürel dinamiklerdir.
Yıllar boyunca Türkiye’de ve Orta Doğu coğrafyasında araçlar:
-
Az bulunur,
-
Büyük ve güçlü (kamyon, otobüs, tır gibi),
-
Teknolojik açıdan yetersiz (fren sistemleri zayıf),
-
Dur-kalk yapması maliyetli araçlardı.
Bu nedenle toplumda, “araç durmamalı, yaya beklemeli” anlayışı gelişti.
Hatta bu anlayış zamanla empatik bir davranış gibi algılandı. Yaya, “araç benim için durup kalkarsa hem sürücünün işi zorlaşır hem de yakıt boşa gider” düşüncesiyle kendiliğinden ikinci plana atıldı.
Kısacası, araç güçlü – yaya zayıf algısı toplumsal bilinçaltımıza kazındı.

Küçük Bir Anı: Yaya Geçidinde Çaresizlik
Bir gün şehir merkezinde yaya geçidinde beklerken başıma gelen küçük bir olay, bu durumu çok iyi özetliyor.
Elimde çocuk vardı ve yaklaşık 20 araç arka arkaya geçti. Hiçbiri durmadı. Yanımdaki yaşlı amca bana dönüp şöyle dedi:
“Boşuna bekleme evladım, araçların durmaya niyeti yok. Biz boşluğu yakalayınca geçeriz.”
Bu söz aslında milyonlarca insanın içselleştirdiği toplumsal refleksi anlatıyordu. Yaya geçidi var ama işlevsiz; sürücüde bilinçaltı telkin, yayada ise kabullenilmiş bir çaresizlik…
Davranış Değişiminin Zorluğu
Bir insanın davranışını değiştirmesi için önce:
-
Bilinç düzeyinde farkındalık kazanması,
-
Sonra da bilinçaltındaki kodlamaları dönüştürmesi gerekir.
Bugün sürücülerin yayalara yol vermemesinin temel nedeni, tam da bu dönüşümün henüz gerçekleşmemiş olmasıdır. Eğer biz bu bilinçaltı kodlamayı değiştiremezsek, davranış değişiminin 30-40 yıl (2 kuşak) sürmesi muhtemeldir.

Çözüm Önerileri: Peki Ne Yapılmalı?
1. Ulusal Çapta Farkındalık Kampanyaları
Devletin ve yerel yönetimlerin öncülüğünde, trafikte yaya önceliği konusunu işleyen geniş kampanyalar yapılmalı. Televizyon, sosyal medya, billboard ve radyo gibi mecralar kullanılabilir.
2. Eğitim Müfredatına Entegrasyon
İlkokuldan itibaren çocuklara sadece “önce sola bak” değil, aynı zamanda “sürücü olarak yayaya yol vermek zorundasın” anlayışı da öğretilmeli.
3. Yaya Geçidi Deneyim Alanları
Şehir merkezlerinde pilot uygulamalar yapılarak, sürücülerin “durma” refleksi artırılmalı. Bu alanlarda polis desteği ve görsel işaretlerle davranış pekiştirilebilir.
4. Medyada Hikâye Anlatımı
Reklam filmleri veya kısa sosyal medya videolarında, “yol vermeyen sürücü” değil; “yol vererek hayat kurtaran sürücü” hikâyeleri işlenmeli. Pozitif örnekler yaygınlaştırılmalı.
5. Yasal Düzenlemelerin Etkin Uygulanması
Kanunlar hâlihazırda yayalara öncelik tanıyor. Sorun, uygulamanın eksikliği. Trafik polislerinin denetimi artırması, caydırıcı cezaların düzenli şekilde uygulanması şart.
Sonuç: Saygı, Empati ve Yeni Bir Trafik Kültürü
Türkiye’de sürücülerin yayalara yol vermemesini sadece “saygısızlık” ya da “bilinçsizlik” olarak görmek yetersizdir. Bu davranışın arkasında:
-
Çocukluk telkinleri,
-
Kültürel kodlamalar,
-
Araçların tarihsel üstünlüğü vardır.
Bu bilinçaltı kökleri fark etmeden yapılacak her eleştiri, yapıcı ve gerçekçi olmayacaktır.
O halde çözüm; bilinçaltını dönüştürecek iletişim stratejileri, eğitim, pozitif örnekler ve güçlü farkındalık kampanyaları ile mümkündür.
Unutmayalım, bir gün hepimiz araç sürücüsüyüz ama aynı zamanda hepimiz birer yayayız. Yola saygı göstermek, hayata saygı göstermektir.
